TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı, hakkındaki suçlama ve eleştiriler için ne diyor?
Ankara’daki Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, avukatları aracılığıyla BBC Türkçe’nin sorularını yanıtladı.
BBC TürkçeMahmut Hamsici | BBC Türkçe
Ankara’daki Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, avukatları aracılığıyla BBC Türkçe’nin sorularını yanıtladı.
Şebnem Korur Fincancı hakkında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak’ın kuzeyindeki operasyonlarında "kimyasal silah kullandığı" iddialarına yönelik değerlendirmeleri ardından 20 Ekim’de soruşturma başlatılmıştı.
Fincancı, 27 Ekim’de ise "terör örgütü propagandası" suçlamasıyla sevk edildiği mahkeme tarafından tutuklanmıştı.
BBC Türkçe’nin sorularına yazılı olarak verdiği yanıtlarda ortadaki sürecin "hukuki değil siyasi olduğunu" savunan Fincancı, hakkındaki soruşturmayı öğrenip yurtdışından dönmüş birisi için kaçma şüphesinden bahsedilemeyeceğini söyledi.
Fincancı, soruşturmaya neden olan Medya Haber TV’deki söyleşisinde, kimyasal silah kullanımıyla ilgili iddianın etkili bir şekilde soruşturulmasının gerektiğini, olayda ölüm olduğunda otopsi yapılmasının önemli olduğunu söylediğini belirtti. Medya Haber TV’yi ise canlı yayındaki konuşmasını parçalara ayırarak bağlamından ve bütünlüğünden kopartarak farklı yayınlarda kullanmakla eleştirdi.
Fincancı, evinde bulunan mermilerle ilgili olarak da bunların bir bölümünün babasına ait olduğunu ve zamanında fark etmediğini, diğer bir bölümünün ise emeklilik sonrası üniversitedeki odasını boşaltırken evine gelmiş olabileceğini, hatırlamadığını ama basında iddia edildiği gibi kalaşnikof mermisi olmadığını belirtti.
Medya Haber TV’deki söyleşinizde “Belli ki sinir sistemini doğrudan tutan toksik gazlardan, zehirli gazlardan, kimyasal gazlardan biri kullanılmış durumda” diyorsunuz. Sonrasındaki bir söyleşinizde ise “Sanki ben kimyasal kullanılmıştır demişim gibi haber yapıyorlar. Öyle bir şey demedim ben” diyorsunuz. Bununla ilgili ne demek istersiniz? Kendinizi gerçekten iyi ifade ettiğinizi düşünüyor musunuz?
Öncelikle bu bir canlı yayında yapılan birkaç dakikalık söyleşi. O sırada yapmış olduğum ön değerlendirmeyi, toplumun anlayabileceği bir dilde ve kısa sürede söylemek zorundaydım.
Kimyasal silah ifadesi kullanmadım, sonrasında ise çatışmalarda yasak olmasına rağmen kimyasal silahlar kullanılabileceğini, bu tür iddialar olduğunda etkili bir soruşturma yapılması gerektiğini, ölümle sonuçlanmış olaylarda bu tür iddiaların aydınlatılabilmesi için Minnesota Protokolü kılavuzluğunda otopsi yapılmasının önemini vurguladım.
Bana yöneltilen soru kimyasal silah kullanım iddiasıydı, bir toksik gaz etkilenmesine işaret eden belirtileri değerlendirip bu yönde iddia varsa yapılması gerekenleri sıraladım. Belli ki anlaşılır olmamış aktardıklarım.
Bir bilim insanı olarak sadece bazı görüntülere hızlıca bakarak yukarıdaki kanıya ulaşmayı doğru buluyor musunuz?
Hızlıca bir videoya bakmadım, yayında da ifade ettiğim gibi öncesinde, Almanya'da aynı konferansa katılmak üzere gelen Nükleer Savaşın Önlenmesi İçin Uluslararası Doktorlar (IPPNW) üyeleri bu konuda bir rapor hazırlamıştı. Kuzey Irak olduğunu belirtikleri videoyu onlar gösterdi, gözlemlerini ve raporlarını aktardı. Orada bulunan hekimlerle birlikte vaka tartışması yapmıştık.
Videoda ortamda bulunan iki kişi bazı belirtiler gösteriyor. Birisinde istemsiz hareketler ve ağzından gelen kanlı köpüklü sıvı solunum yoluyla alınan, akciğerlerde zarara neden olan ve sinir sistemini etkileyen bir maddeyi (gaz formunda) düşündürüyor. Diğerinde ise ruhsal tepkiler var. Bazı toksik gazlar maruziyet oranı ve süresi ile ilişkili olarak kişilerde farklı belirtiler ortaya çıkmasına neden olabilir. Bir adli tıp uzmanı olarak uzmanlık alanımla ilgili benzeri birçok olguya dair fotoğraf, video vb. dijital materyal, bir ön değerlendirme ve ileri inceleme gerekip gerekmediğini tanımlamamız için özellikle uluslararası bilirkişilik uygulamalarımızda bizlere iletilir.
Bu tür "sekonder - ikincil" deliller adı verilen kayıtlarda izlenmesi gereken yol, Birleşmiş Milletler Fact-Finding Mission (Gerçeği Araştırma Görevleri) için hazırlanmış kılavuzlarda da yer almaktadır. Burada da sunduğum; gözlediğim belirtiler üzerinden ileri inceleme yapılması gerekliliği ve gerekli adımların neler olduğudur. Belki bunu hastalar üzerinden anlatmak daha anlaşılır olmasını sağlayabilir. Biz hekimlerin sık yaşadığı durumlardan biridir; bir tanıdığımız telefon eder ve yakınmalarından söz eder, birkaç soru sorar ve aktardıklarından yola çıkarak hangi uzmanlık alanından görüş alınması gerektiğini söylersiniz. O birkaç dakika sizin yıllar içinde biriktirdiklerinizden süzülüp ön tanıya, hatta bazen tanıya ulaşır.
Başıma gelmiş bir örnekle anlatacak olursam, bundan 10-15 yıl önce bir yakınım ziyarete gelmişti, kan basıncı yüksekliğinden yakınıyordu. Ölçmek için kolunu sıvadığında kolunda koyu renkli bir ben gördük, birkaç sorunun ardından hızla cildiyeye gitmesini önerdim. Ertesi gün gitti, biyopsi yapıldı ve malign melonom dediğimiz çok sıkıntılı bir kanser türü olduğu anlaşıldı, erken yakalandığı için tedavi ve izlemleri ile başa çıkabildi.
Medya Haber TV’yi "sorumsuz yayıncılık yapmakla" eleştirdiniz. Temel eleştiriniz nedir?
Sonradan anlayabildiğim kadarıyla canlı yayındaki konuşmam, parçalara ayrılarak, bağlamından ve bütünlüğünden kopartılarak, yapılan farklı yayınlarda kullanılmış. Kendi yorumlarıyla birlikte "TSK kimyasal silah kullandı" dediğim algısına yol açan bir kullanımı etik bulmadığımı, sorumsuz davrandıklarını arayan yayıncılara da illettim zaten.
Sosyal medyada bazı hekimler, soruşturmaya karşı çıkmakla birlikte sizi eleştirdi. Bu kişiler, "bu tür açıklamaları yaparken, TTB Merkez Konsey Başkanı sıfatınız olduğu için hem konuştuğunuz medya kurumları hem de yaptığınız açıklamaların içeriği konusunda daha fazla dikkatli olmanız gerektiğini" söylediler. Bu eleştirileri önemsiyor musunuz?
Tüm eleştirileri önemsiyorum elbette. Bu dönem, TTB Merkez Konseyi Başkanı olarak görev üstlendiğim ikinci dönem ve üç yıldır kendi çalışma alanıma dair yaptıklarımı hayli sınırladım. Bunda, Türkiye’de insan hakları kavramının, yurttaş sorumluluğu ve devletin yurttaşına karşı yükümlülükleri konusunda toplumsal anlayışın yerleşmiş olmamasının önemli bir etkisi var.
Çalışma alanımın devletin doğrudan pozitif ve negatif yükümlülük alanına giren ihlaller olması nedeniyle bu çalışmaları sınırlı tutsam da zaman zaman böyle değerlendirmeler yaptığımda, benzer bir tepkiyle karşılaşıp, son iki yıldır hekimlerin özlük hakları için tüm konsey üyelerimiz, kollarımız ve çalışma gruplarımızla yürüttüğümüz mücadelenin görünmez kılınması için araçsallaştırıldığı da bir gerçek.
Yayınlarda görüntümüzün altına ne yazıldığına müdahale olanağını çok nadiren buluyoruz.
Önceden uyarabildiğimde hem profesör unvanının kullanımına yönelik hem de TTB Merkez Konseyi Başkanı kimliğinden bağımsız bir konu ise ona yönelik kullanılmamasını sağlayabilsem de bu her zaman mümkün olmuyor. Eleştirilerini anlamakla birlikte bir insan hakları savunucusu olarak yayın organına kimlik sormanın o yayın organının ifade özgürlüğü ve toplumun haber alma hakkının ihlali olacağı düşüncemi de meslektaşlarımın anlamasını umuyorum. Kaldı ki muhalif kanalların bir kısmı da dahil yayın organlarının önemli bir kısmının bana yönelik sansürünü de sorgulamalarını beklerim, toplumdan ve meslektaşlarımdan.
Evinizde ortaya çıkan mermilerle ilgili ne söylemek istersiniz? Sizi savunanlardan bazıları bunların aile büyüklerinden kaldığını, bazıları ise geçmişteki derslerinizde kullanmak amacıyla bulunduğunu söyledi.
9mm’lik mermilerin olduğu kutu, babamın, ölümünden sonra teslim ettiğim ruhsatlı silahına ait. Silahın yanında olmadıkları için fark etmemiştim, annemin ölümünden sonra evi boşaltırken bulup, o sırada fırsat olmadığı için teslim edememiş, alıp evime getirmiştim. 7.62mm dolu iki kutu mermi ise MKE (Makine ve Kimya Endüstrisi) yapımı, TSK’de kullanılan G3 silahına ait.
Nereden geldiğini hatırlamıyorum. Fakültede yaralar bahsini anlatırken; ateşli silahlar, mermi çekirdek ve kovanları ve tek tük değişik çapta mermiler bir kutu içinde bana hocalarımdan, sonra da o kutu dersi üstlenen öğrencime geçmişti. Arada kalmış, emeklilik sonrası kürsüdeki odamı boşaltırken eve gelmiş olabilir ama hatırlamıyorum yalnız yandaş basının iddia ettiği gibi kalaşnikof mermisi olmadıklarını söyleyebilirim.
Hukuki süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Hakkınızdaki suçlamaları hakkında ne demek istersiniz?
Ortada "hukuki" bir süreç olmadığı söyleyebilirim. Bana yöneltilen suçlama propaganda. Propaganda suçunda tutuklu yargılama hukuk açısından kabul edilebilir olmadığı gibi hakkında soruşturma başlatıldığını öğrenip yurt dışından dönmüş birisi için kaçma şüphesinden de söz edilemeyeceği aşikâr. Bu hukuki değil siyasi bir süreç olarak değerlendirilmeli. Ortada bir iddia var. Ön değerlendirme sonucu gerekli etkili soruşturma yapılması için bir önermenin suç olarak tanımlanıp, ev baskını ve tutuklamaya dönüşmesi bana yönelik değil topluma yönelik bir susturma girişim olarak değerlendirilmeli.
Cezaevindeki koşullarınız nasıl?
Cezaevi koşullarım oldukça rahat, geniş bir koğuşta yalnız kalıyorum. Geniş bir havalandırma var. Burada 2016 Haziranı’nda Bakırköy’den farklı olan ciddi bir tecrit ortamının olması. Koridorda avukat görüşüne giderken karşıdan birkaç kişi geldiğinde onların beni, benim onları göremeyeceğim şekilde infaz koruma memurlarının pozisyon alması, avukat görüş alanındayken oraya gelen mahpuslarla birbirimizi görmemizi önemli ölçüde engellemeleri ve selamlaşmaya çalıştığımızda hızla bizi oradan uzaklaştırmaları...
Ayrıca hapishanelerde dayanışma, yeterli parası olmayanların desteklenmesi önemlidir. Burada böyle bir dayanışmanın yolu tümüyle kapatılmış. Telefon görüşmesi için kart almıştım, koğuşumdaki telefon kartsız sistem, hesabımdaki paradan düşüyor konuşma bedeli. Bunu öğrenince kart almakta zorlananlara vermek istedim, kartları alamayacaklarını ve kimseye veremeyeceğimi söylediler.